Sualtında Arkeoloji

1870 yılı deniz altında
yapılan ilk organize sualtı araştırmasına sahne oldu. Fransız Banker Magen,
Amerika’dan Avrupa’ya dönerken İngiliz-Hollanda donanmaları tarafında
batırılan üç İspanyol gemisine ulaştı. Bu araştırmada ilk defa deniz
altında projektör kullanıldı. Yine bu su altı kurtarma operasyonunda gerçekleştirilen
774 saatlik dalma zamanı süresinde birçok dalgıç hastalanınca konu bilim
adamlarının ilgisini çekti.
1878 yılında Sorbonne
Üniversitesi profesörlerinden Paul Berte bu sorunun değişik derinliklerde
nefes alan dalgıçların damarlarındaki kalan havadan ileri geldiğini ileri süren bir teori ortaya
atar.
1900 yılı baharı deniz
dibinin arkeolojik zenginliklerini gostermesi açısından son derece önemli
bir olaya sahne olur. Kuzey Afrika’dan dönen Yunanlı süngerciler tutuldukları
fırtına sonucunda Girit’te durmak zorunda kalırlar. Bu sure içinde
tesadüfen Girit sahilinde Antiquitera’da ilginç bir batığa rastlarlar. Bu
tunç ve mermerden yapılı heykeller taşıyan batik birden Yunan hükümetinin
desteğinin ve yardımını çeker.Yaklaşık 45 ila 55 metre arasındaki bir
derinliğe yayılmış bu batıktaki heykeller çıkarılır. Gemide bulunan eşsiz heykellerin
MÖ. 4 yüzyılda yapıldığı sanılmasına rağmen, bunların adı geçen
eserlerin Roma kopyaları oldukları özellikle gemideki amforalarin tarihleşmesi nedeni
ile anlaşılır. Geminin M.Ö. 80-70 yıllarına ait olduğu ve bu geminin Bati
Anadoludan toplanan bu sanat eserlerinin Roma'ya götürüldüğü sanılıyor.
Dokuz ay süren bu çalışmalarda bir dalgıcın ölmesi ve iki dalgıcın
vurgun yemesi tekrar bilim adamlarının dikkatinin vurgun konusuna çekiyor.
Antiqutirea’nin araştırılmasından
birkaç yıl sonra, İskoç psikolog John Haldene Kraliyet donanması dalgıçları
ile yaptığı deney ve çalışmalara dayanarak bir dalış tablosu yayınladı.
60 metreye kadar inen derinliği kapsayan bu dalma tablosu dalgıçların çeşitli
derinliklerde nasıl dinlenmeleri, ne yapmaları gerektiğine dair bilgiler içeriyordu.
1907 yılında ise
karsımıza Tunus’ta çok önemli bir batik çıkıyor. Yunanlı bir süngercinin
bulduğu bu batık tunç heykeller ve sütünlar taşımakta idi. Tunus
Arkeoloji Bölümü ve Amerikalı bir milyonerin mali yardımları ile 5 yıl süren kazılar
neticesinde Tunus Bardo Müzesi’nin 5 salonunu dolduracak kadar heykel gün
ışığına çıkarıldı. Bu kazıda da arkeologlar hala suyun içinde değil
ama en azından gemilerden dalgıçları yönlendirerek kazıları yönettiler.
Yıl 1937'de sualtı dalış tüpünün keşfi
ile büyük bir devrim
gerçekleşti. İlk defa Paris fuarında
tanıtılan daliş tüpünün scubanin keşfi ile dalgıçlar tam bir özgürlük
elde ediyorlardı. Artık bir hava borusuna bağlı olmadan serbestçe dolaşan dalgıçların hala
bir sorunu vardı. Bu da i dalma tüplerinin ilk örneklerinde havanın hala elle ayarlanması
idi.Yani dalgıç önünde tuttuğu dalış tüpünün hava ayarının elle
yapmak zorunda idi.
Dalgıçların bu sorunu
1943 yılında çözüldü. Bir regülatör eklenerek hava otomatik olarak
düzenlendi. Böylece dalgıçlar ellerinin serbestçe kullanmaya başladılar.
1946 yılında scuba yani
kendine yeterli nefes alma aleti halka tanıtıldı. Böylece denizlerin büyük
keşfi başladı.
|