"Bodrum, hem doğanın olağanüstü güzelliğini hem de tarihin hatıralarını kendinde toplayan apak bir Akdeniz köşesidir. Şehrin hilal şeklindeki iki limanı sevenin sevilen belalıya açılan gönlü sanki denize açılır. (Deniz de belalı değil de nedir?) yan yana uzanan iki limanın bitişen yerinde kule üstüne kule - Sen Jan Şövalyelerinin kalesi - yükselir. Bembeyaz şehir bu iki limanın kıyısınca yan gelip uzanır. Beyaz evler, cicibiciye özenmeyen kesin çizgilerden yapılmadır. Tertemiz kat kat badanalanır ve beyaz duvarları, maviler mavisi gökleri, beyaz çizgileriyle ustura gibi keser.
Eskiden evler, savaş ve savunma için, yüksek yamaçlara kondurulurdu. Bunlara ev değil, kule denirdi. Ama deniz özlemiyle maviye imrenişten ötürü yerlerinde duramayarak, çam kokan nalınlarıyla, tıngır mıngır yokuş aşağıya seğirtmişler. İki koyun gıcır gıcır çakılları boyunca dizilmişler. Arkada kalanlar ayak uçlarına kalkarak öndeki kız kardeşlerinin omuzları üzerinden denize bakakalmışlar. Kimi cesur evler denize dalıp kayık olmuşlar ve dalgalar üzerinde oynaya güle, karadaki pısırık kız kardeşleriyle alay etmişler. İşte bundan dolayı kayıklarla evlerin, birde mandalina bahçelerinin sıkı fıkı bir akrabalığı vardır. Denizde gidip gelmekten usanan kayıklar ya ev ya da mandalina bahçesi olurlar.
Burası engin göklerin memleketidir. İçten gelen bir türküyü kapıp koyuverin, uzaklaştıkça türkü gökte masmavi olur. Işık burada yalnız karanlığı aydınlatmakla kalmaz, aydınlattığı maddeyi değiştirir ve görülen bir şair rüyasına çevirir. Başka yerlerde ölüp nur içinde yatılacağına burada nur içinde yaşanır.Gece yıldızlar tek tük görülen mıymıntı şeyler değildir. Yıldız kalabalıklığına engin gece dar gelir. Sanki parıltılarıyla göğü sarsıp gürlerler. Hele ufuktan ay bir görüne koysun evren bir peri masalına döner.
Kıyı boyu zümrüt fıskiyeler gibi hurmaların arasındaki küçük lokantalarla noktalanmıştır. Bura aşçıları, mitolojik suratlı orfoz balıklarını, renk renk skaros ve başka balıkları pişirmekte ustalar ustasıdırlar. Hele bir ahtapot pilavı pişirsinler, pilavı gören midye dolmaları utançtan kıpkırmızı kesilirler.
Havasından mı, denizden mi her nedense burada Tekel'in rakıları bile mucize kabilinden cennet şekerine döner.
Bodrum kentinin bir yanında maden suları denize akar, karşıdaki karaada'nın ılıcası ise, neredeyse ölüyü diriltir. Gövdenin kanı yaşama sevinciyle çarpar damarlarda, yorgun gözler güneş gibi canlanıp çakar.
Bodrum doğusunda Gökova körfezi 45 deniz mili içerlere doğru uzanır. Orası Nis'ine, Montekarlo'suna, Dalmaçya kıyılarına taş çıkartır. Her ufak koyu Mersin ve başka kokulu ağaçlarla çevrili erimiş bir zümrüt parçasıdır. Denizlerinde uçan balıklar uçar.
Dağlarında her biri 18 bin portakal veren portakal ağaçları yükselir. Dünyanın hiçbir yerinde rastlanmayan buhur (Liquid Amber Styraxiflua) ormanları buradadır.
100 metreden denize tepe takla inen uçurumları mı isterseniz, irili ufaklı ada kümeleri mi istersiniz, altın renkli plajlar mı istersiniz? Ne istersiniz vardır burada.
İtalya'yı gör de öl” derler. Yok a canım; Bodrum'la kıyılarını gör ve yaşa...."
Halikarnas Balıkçısı